224kablo
Köşe Yazıları

SEVGİNİN OLMADIĞI YERDE BAŞARI VE ZENGİNLİK OLMAZ

Sevgi gönülden gönüle köprü kurmaktır. Çoğu insan köprü kurmak yerine duvar ördüğü için kendisini yalnız hisseder. Köprü kurmayı becerebilen insanlar, her harekette bir fırsat, duvar örenler ise her fırsatta bir felaket görür. İnsanın zamanı, emeği, kas ve beyin gücü satın alınabilir; sevgisi, sadakati, onuru satın alınamaz. Onlar kazanılmak zorundadır. Sevgi talih kuşu gibi kendiliğinden gelmez.

Onu biz oluşturacağız. Sevgiyi kendi özümüzden öğrenmekten daha güvenilir bir yol düşünülemez. Aynı zamanda sevgi, mutlu, huzurlu ve başarılı olmanın da doğal ilacıdır. Yolu sevgi diyarından geçenler, “Ben” olmayı aşmış, “Biz” olmayı başarmış insanlardır. Sevgi dolu kalp ipek gibi yumuşaktır. Sevgiyi, saygıyı, saadet ve sabrı hiç kalbimizden çıkarmayalım.

Onları yüreğimizin kimliği gibi hep yanımızda taşıyalım. Kendinizi sevmeyi becerebilmek ise ayrı bir hüner ister. Bunu becerebilirsek farkında olmadan başkalarını da sevmeyi öğreniriz. Başarılı olmak isteyen herkes sevgi gücünü kullanmayı becermelidir. Bunu yapabilmek için sevilmelisin, sevilmek için ise güvenilir, samimi, üreten ve paylaşan olmalısın. Çalışanlarla iletişim kurabilmek için ise yöneticiler; çalışanların kendilerine özgü özelliklerini keşfetmeli zayıf ve güçlü yönlerini analiz etmeli, onları anlamalı ve kurallarını ona göre vermelidirler. 
İş hayatı boş laflarla geçirilmemesi gereken kısa bir süredir. İşimizde severek çalışırsak korkularımız dağılır, sağlıklı, doyurucu ve mutlu bir hayat süreriz. Kendimizi dinlemeye, husumet üretmeye, dedikoduya vaktimiz kalmaz. İş yerimiz eğlenme ve dinlenme yeri gibi haz verir. İşimize giderken ıstırap çekmeye gider gibi değil, eğlenmeye ve spor yapmaya gider gibi gideriz.

Biz böyle bir ortamda daha fazla yol alırız. Severek yapılan işle gönülsüz yapılan işe ayrılan zaman ayrıdır. Ancak yaptığımız işte hem kendimize, hem şirketimize, hem de ülkemize daha fazla katma değer sağlarız.
Unvandan, sıfattan, kimlikten arındırılmış, sevgi dolu bir hayatın tohumunu yüreklere analar atar. İş hayatında ise bu sorumluluk yöneticilere düşer.

Sevgi inançla, azimle birleştirilirse aşılamayacak, üstesinden gelinemeyecek zorluk yoktur. Konumuzu daha iyi anlatacağı umudu ile şu hikayeyi anlatmadan geçemeyeceğim. Bir anne, çocuk oyuncakları satan mağazaya girer. Anne, kendisinin ve eşinin işlerinin yoğunluğundan çocukları ile ilgilenmediklerini hep ağladığını söyler. Satıcı sakin bir ses tonu ile, “Hanımefendi biz burada aile sevgisi satmıyoruz der”. İnsani ve evrensel değerlere sahip nesiller kültürlü ve yüreği sevgi dolu analar tarafından yetiştirilir.

Ahlak sahibi olmak, meslek sahibi olmaktan daha yüce bir duygudur. Bu duyguyu çalışanların yüreğine yazdıramayan şirket ya da ülkeler uzun ömürlü olamazlar.
İnsanlar ilgi ve sevgiden çok hoşlanırlar. Karşılığında ise işlerine daha samimi ilgi ve sevgi duyarlar. Dolayısıyla iş yerlerine karşı güçlü güven duygusu oluşur. Yöneticilere düşen görev ise onların bu duygularının desteklendiğini hissettirmektir. Kırıldığımız ya da kızdığımız anlarda dahi ilgimizin ve sevgimizin devam ettiği duygusu da hissettirilmelidir. Nazik Erik Hoca, “Saygı sevgiyi besler, birbirimizle geçinmemizi sağlar, hoşgörüyü hakim kılar, kusurlar affedilir.

Affetmeyi bilmek ve hayatta uygulayabilmek en güzel meziyettir” diyor. İş hayatında da çalışanlar arasında  ya da çalışanlarla yöneticiler arasında korku hakimse çalışanlar sorun üretir, sevgi hakimse çözüm üretir.
Tüm zamanlarda ve mekanlarda yönetimin ya sevgi kültürü ile ya da korku kültürü ile gerçekleştirildiği söylenir. Bir başka ifade ile yönetim ya bilim yoluyla ya da zulümle sağlanır. Her ikisinde de başarılı olunabilir.

Sevgi kültüründe başarı sürekli, korku kültüründe ise başarı baştaki şahsa bağlıdır. Baştakine bir şey olduğunda sistem çöker. Korkunun olduğu yerde sevgi filizleri yeşeremez. Azarlama, tersleme, yüksek sesle konuşmayı içeren sözlü şiddete bağlı korku terörü vardır. Her şey incelikten, insan kabalıktan kırılır diye bir sözümüz de bulunmaktadır. Biz kendimiz incinelim, ama başkalarını incitmeyelim. Diken değil gül uzatalım. Bu sevginin etkili ilaçlarındandır. Diğer yandan sevginin ömür boyu olması için iletişimi kesmeyelim. Atalarımız, “Yad (yabancı) gele gele gam (akraba) olur, gam gelmeye gelmeye yad olur” demişler. Mevlana ise “sevgi ve merhamet insanlığın, hiddet ve şehvet hayvanların vasfıdır” demiştir.

Sevmek insanın kendisini aşması ile başlar. Sevilen olmasak bile seven olmamıza engel yoktur. Sevginin olduğu yerde insanlar kendilerini daha özgür ve güvende hissederler. Hata yapma haklarını rahat kullanırlar. İşini seven ne ödül, ne ceza kamçısı beklemez. Başkasının işini ve başarısını kıskanmaz. Coşku ve heyecan dolu geçen ömürlerindeki başarı çıtasının sınırı da yoktur. Necip Fazıl Kısakürek, “Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak gerekir” diyor. Böyle bir çalışma ise sınırsız çalışma sevgisi ile olur. Bir yere uğradığımda insanlar seni görünce sevgi ile karşılaşıyorlar mı? Cevabın evet ise harika bir yoldasın devam et. Tam tersi ise ters giden bir şeyler var demektir. Kendini kontrol et sorun sendedir.

Sevgi tek başına durmaz. Huzur ve başarıyı da peşinden sürekler. Atatürk “Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat ve itaat vardır. İtimat, itaatin olduğu yerde, disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır” diyor. Kendini iyi tanı ve her gün bir önceki günden daha ilerde olma gayretinde ol. Tek rakibin kendin olsun. Tutum ve davranışlarınla bunu gösterirsen kendi gelişimini de sağlamış olursun.

Anne, babalar ve gönülleri sevgi dolu yöneticiler karşılaştıkları olumsuzlukları paratoner tesisi gibi kimseye zarar vermeden etkisiz hale getirirler. Böyle de olsa karşılaşılan güçlükleri yenmeden bir adım bile geri atmayın. Bilin ki, yılgınlık maskeli bir tembelliktir. Çalışma sevgisi güçlükleri yendikçe kuvvet kazanır. Başarı, sevgi coşkusu ile çalışıp pes etmeyenlerindir. Kendini bütün gün baskı altında ve her an savaşır gibi hissettiğin sürece sevgi dolu bir hayata kavuşamazsın. İçimize dönüp kalbimizi araştıralım. Çünkü hayatla ilgili çözümler oradan fışkırır. Kendi iç dünyasının onaylamadığı duyguları hayatında uygulamaya çalışan her kim olursa olsun, vaktini boş çabalarla geçirip, kendince ortadan kaldırmaya çalıştığı sevgisizliğini tam tersine arttırır. Kendi yüreğimizden gelmeyen karamsar düşünceler sağlık ve sevgiden çok hastalık saçarlar. İş yerinde moraller yüksek, herkes sevgi çiçekleri gibi güler yüzlü, amir merkezli değil iş merkezli çalışırsa huzur ve verimlilik artar. Sevgisiz bir ortamda çalışıldığında akıl karışık ve çalışma sıkıcıdır.

Sevgisiz insanın verecek neyi kalmış ki versin. Severek yapılan işler hem yapana hem çevresine coşku verir. Bir insan düşünelim, inancı sağlam ama ibadetsiz; vatanperverlikten bahseder, ama rüşvet veriyordur kendini kurtaramazsa; nazik ve kibar, ama servetini ve vatanını korumada gerekli hassasiyeti göstermezse; her türlü güzel ahlaktan bahseder ama kafasına ve kalbine nakşedip yaşayamazsa; böyle insanlar bugün sevilir, ama yarın nefretle anılır. Unutmayalım! Nefret bile sevgi ile temizlenir. Üreten, verimli, mutlu, vizyonlu hedefleri olan, azimli, toz yutan değil, tozu dumana katan gençlere ülkemizin çok ihtiyacı var. Ülke ve vatan sevgisi kaybedilirse, o millet yabancı istilasına hazır hala gelir. Eğer bir insanın sevgisi, ülkesi ve insanlık ise, o insan küçük bir millet, kıymeti ise değerler üstüdür.

İş adamı aylaklığın keyfini de bilmez. Bitmek tükenmek bilmeyen bir hayla huyla koşar durur. Aslında iş adamlığı para için çekilecek bir hayat tarzı da değildir. İş adamının kendisi, kendinden düşük gelirlilerden sıkıntılı yaşar. Çünkü harcanmayan servetin korunmasının ve erimemesinin yükünü taşır. Kaybedilecek varlıkları olduğu için kendilerini daha az güvende hissederler. Deniz dalgasız, iş adamı sevdasız olmaz denilir. Bu sevdanın özünde ise insan sevgisi yatar, çoğu zaman insanlar arasında sevgi, saygı ve acizlik karıştırılıyor. Kendisini aciz yerine koyanları da saygı ile karşılıyor. Hak için çalışırken haksızlığa da uğrayabiliyor. Buna da hazırlıklıdır. Birbirimizi sevelim, ama aradaki bahçe duvarını da asla yok etmeyelim.

Konumuzu Shakespeare’in şu paragrafı ile bitirelim.
“İnsanlar sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için; düşünmekten korkuyor sorumluluk getireceği için; konuşmaktan korkuyor; eleştirilmekten çekindiği için; duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten ürktüğü için; yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için; unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şeyler vermediği için; ölümden korkuyor, hayat dolu yaşamadığı için” diyor. Biz de diyoruz ki; malımız var, paramız yoksa; paramız var, sağlığımız yoksa; sağlığımız var, aklımız yoksa; aklımız var, SEVGİMİZ yoksa, neye göre zengin neye göre fakiriz.