Piyasalar rahatken, iş potansiyeli yüksekken ve talep fazla iken hedefleri yakalamak, büyümek ve başarılı sonuçlar almak kolaydır. Ama bu İşveren veya Yöneticinin iyi olduğu anlamına gelmez.
Yönetici veya işveren “işin var daha başka ne bekliyorsun” diyerek çalışanına baskıyı artırırken; çalışan da “bu dönemde aman işsiz kalmayayım” diye düşünürken karşılıklı birçok yanlış tutum ve davranışın yaşandığı bir iletişimin içerisinde olabiliriz. Çalışanın ilk fırsatta işten ayrılmayı hayal ettiği, işverenin de bunu önemsemediği bir durum şirketlerin verimliliğini ve müşteri memnuniyetini olumsuz etkilemektedir. Bu dönemde hem personelin, hem de müşterinin önemli olduğu daha çok dikkate alınmalıdır. Şirket içi eğitimler, prosedürlerin verimliliği, müşterilerin daha sık ziyareti ve dijitalleşme ile personele ve müşteriye değer yaratma daha ön planda tutulmalıdır.
Personeli “işsiz kalırsın, işten çıkarmadığıma şükret “tavrıyla yönetmek yerine tam tersi onu motive edecek ve işinde daha istekli çalışacak hale getirmek için kriz dönemlerinde çaba göstermeliyiz. Birçok yönetici, personeli maaşını ve yasal haklarını aldığında onların mutlu ve motive olduğunu düşünür; tıpkı işveren gibi.
İşveren de çalışanların ücretlerini zamanında ödediğinde ve sigortalarını yatırdığında çalışanına büyük iyilik yapmış olduğunu düşünür ve bununla gurur duyar; çalışanında kendisine minnet duymasını bekler. Hatta bu şekilde onları mutlu ettiğini düşünür. Halbuki, işveren veya yönetici hepimizin emeğinin, harcadığımız eforun, zamanın, bilgimizin ve deneyimimizin karşılığını verir. Aslında yapılan bir alışveriştir. Verilenin karşılığını almadır. Bunu bu şekilde görmeyen yöneticiler ve şirketler maalesef çalışanını mutsuz ettiğinin farkında bile değildir. İşte bu kısır bakış açısı şirketlerde motivasyon kavramının anlamını da değiştiriyor. Çünkü bu tür sığ bakış açısı olan şirketlerde yöneticiler veya işveren, çalışanın hakkı olanları veriyor olmakla, çalışanı motive ettiklerini düşünürler. Bu düşüncenin ekiplerinde huzursuzluk, güvensizlik ve umutsuzluk yarattığının farkında bile değillerdir. Önce insana ve adam gibi yöneticiye yakışır saygılı bir davranış göstermek gerekir. Daha sonra motivasyon için emeğiniz karşılığını almanız gereken yasal haklarınızın dışında, işyerinde bir çok farklı uygulamanın yönetim tarafından oluşturulması gerekir. Böylece bağlı ve motiveli bir ekip oluşabilsin. Kriz sonrası rekabette fark yaratacak kadar güçlü ve koşan bir firma olabilme fırsatı yakalayın.
İnsan kaynağı bir iş yerindeki en önemli unsurdur ve insana yapılan yatırım şirketin geleceğine yapılan yatırımdır. Rekabetçi olabilmek ve değişen müşteri isteklerine karşın sürekli gelişmek sadece makina ve teknolojiye yatırım yapmakla mümkün olmaz. Sistemi kullanan ve geliştirecek olan personeldir. Şirket yönetimi personele harcanan parayı çoğu zaman gereksiz masraf olarak görür. Bu tür şirketlerde personel motivasyonu zayıftır ve bağlılığı azdır. Personel sirkülasyonu fazladır.
Aslında değişen personelin şirkete masrafı daha fazladır. Hem yerine yenisini koyma ve yetiştirme maliyeti, hem de müşterilere sunulan hizmetlerdeki değişkenliğin getirdiği memnuniyetsizliğin maliyeti çok daha fazladır.
Böylece nitelikli personel ile rekabette fark yaratan hizmetler sunulabilir. Ayrıca personel de kendi gelişim ve kariyeri için çalıştığı şirketi bir fırsat olarak görür. Böylece şirkete bağlı personel ile geleceğin yönetici adayları ortaya çıkar. Personelin en değerli unsur olduğunu unutan yönetimler, biatı seven yöneticilerin egolarını tatmin ettiği ve altında nitelikli elemanın çalışmak istemediği bir kısır döngüye mahkum olurlar.
“ Krizden çıkmanın ana unsuru; PERSONEL’in eğitimli, tecrübeli ve şirkete olan bağlılığıdır
Herkese kazasız ve bol kazançlı yıllar diliyorum.