224kablo
Köşe Yazıları

BEKİR ÇELİK Tek kelime kefene girmesin

Çalışmadan, öğrenmeden yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra istikballerini kaybetmeye mahkumdur.”
M. Kemal Atatürk
Hangi meslekten olursa olsun bütün iş adamları hayat hikayelerini yazmalıdır. Kalemine güvenen kendisi yazar, yazamayanlar ise faydalı olabileceğine inandığı anılarını örnek olması ve ders alınması için bu konuda becerikli olanlara ulaştırıp paylaşımını sağlamalıdır. Bu sayede bilgi birikimleri ve tecrübeler; toprak altına girip çürümemiş olur. Yola böyle devam edildiği takdirde hem iş dünyasında daha hızlı yol alınır ve hem de kalitesizlik maliyeti dediğimiz görünmeyen gizli maliyetlerin de önüne geçilmiş olur. Hemen hemen hiçbir kitap yalnızca yazarının eseri değildir. Arılar değişik çiçeklerden beslenerek bal yaparlar. Bilim adamları da değişik kaynaklardan topladıkları bilgileri, kendi araştırmalarından elde ettikleri bilgilerle birleştirerek kitap yazarlar. Balın kalitesi arıların beslendiği çiçeklerin çeşidine ve kalitesine bağlıdır. Kitabın kalitesi ise yararlanılan kaynaklar ve yaşanılan olaylardan çıkarılan derslere bağlıdır. 1963 yılından bu yana iş hayatının içinde olmama rağmen emekliyim diyemiyorum ve düşünmüyorum da. Pirimiz Mimar Sinan diyoruz ve elimiz ayağımız tuttuğu ve hafızamız yerinde olduğu müddetçe çalışmaya devam edeceğim. Mimar Sinan en kıymetli eserlerinden birini 70 yaşında, Selimiye camisini ise 85 yaşında yapmıştır. Ülkemizde ve hatta yakın çevrenizde benim yaşadığım hayatın çok daha çetinini yaşayanlarımız vardır. Bazıları benden çok daha başarılı olmuşlardır. Onlara imreniyorum, takdir ediyorum. Asla kıskanmıyorum. Benimki başarı mı, değil mi? Buna ben karar veremem. Bu notların, yol ayrımında olan gençlere yol göstereceğini umut ediyorum. 
Gençlere tavsiyem hem çalışıp para kazanmaları, hem de kalıcı iz bırakmak için zaman ve yer mefhumu tanımadan çalışmalarıdır. İş dünyasındakiler, çalışma diyarının çölünden geçerken yaşadıklarını yazılı belgeler halinde getirmek suretiyle gelecek nesle en değerli mirası da bırakmış olurlar.     Gençlerin gelişmesini önemseyeceğiz. Bizleri geçmeleri için yollarını açacağız. Bu yolda ihmal davranmak, ülke gençliğinin geleceğini karartır. Onları, hayatları boyunca kendi kendilerini eğitmeye, öğrenmeyi öğrenmeye hazırlamak zorundayız. Bu bilgileri yazarken sadece kendim istifade edeyim diye değil, asıl hedef girişimci gençler de istifade etsin diye düşündüm. Bilimsel yönü bizim çalışma alanımızın dışında da olsa yine bilgidir, herkesle paylaşılıp yararlanılması doğru olanıdır. Çalışmalar yazılıp çizilip kontrol altına alınmalıdır ki, ihtiyaç duyan herkes yararlansın. Hedef tek kelime kefene girmesin. Çin’de de ihtiyaç varsa ya oraya götürülmeli, ya gönderilmeli, ya da gidip alınmalıdır. Girişimcilik “CİN” fikirlerden değil projeye dönüşebilen, aynı zamanda uygulanabilir olan, bir ihtiyaç da gideren gerçekçi fikirlerden doğar. İş adamı da denilen bu oluşum bir meslek değil, bir tavır, bir şahsiyettir. Parlak fikirler, cilalı cümleler, anlamlı sözler ve güzel notlar     uygulamaya konulmadığı takdirde anlamsız tekerlemeye dönüşür. 
Ülkemizde çalışmak demek devlet sektöründe bir işe girip uzun yıllar emekli olmayı beklemek, ya da büyük şirketlere girip “Devletten ya da şirketten aylık, Allahtan sağlık deyip” hayat sürdürmek anlamına gelirdi. Bu günkü anlamda çalışmak; mal üretmek, hizmet üretmek, fikir üretmek, ürettiğin katma değere uygun oranda gelir sahibi olmak anlamına geliyor. Çalışmanın en doğru tarifi de budur. Gelecek vaat eden birçok gencimizi, ya çok uluslu şirketler yurt dışına götürüyor, ya da yurt içinde kendi bünyesinde çalıştırıyorlar. Biz bunlara “Hasan’lar Hans’lara uşaklık yapmak için yarış ediyorlar” diyoruz. Ne devlette uyuşuk çalışmayı, ne de uşaklık yapmayı doğru bulmuyoruz. Bu rehavetten kurtulmak zorundayız. Ayaklarımızın üzerinde nasıl dimdik durabiliriz? Ne üretip kime, nereye, nasıl satabiliriz düşünmek zorundayız. Bunu başarmak için siyasetçiler ve bürokratlar başta olmak üzere, üretim yapan herkese ve üretilenleri müşteriye ulaştıran kuruluşlara hizmet ve destek vermek, onların işlerini rahat yapmaları için yollarını açmak zorundadırlar. Bunu başaran ülkeler kalkınmalarını hızlı bir şekilde başarmışlardır. Bu çalışma deneyimlerimi, kitaplardan okuduklarımı ve benzeri başka kaynaklardan derlediklerimi, diğer tecrübeli ve akil insanların gözlemlediklerini, zihinlerinde topladıklarını işleyip yorumladıklarını paylaşıma açmaktan ibarettir. Bu notları okuyanlara düşen görev en güzel şekilde sofraya servis yapmak, yani uygulamaya     koyabilmektir. Hayatın en tatlı hazzı, okuyup yazarak hislenmek ve hislerini yazıya dökmektir. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran en önemli fark da bu olsa gerek.