Eskiden çok zengin olan ancak işleri bozulunca borçları giderek artmakta olan bir iş adamı, umutsuzluğa kapılmış ve hiçbir çıkış yolu göremiyormuş.
Bankalar kredi talebini reddediyor, alıcılar da gün be gün borçlarını sorarak adama baskı yapıyorlarmış.
Tüm bunlardan bunalan adam, nefes almak için parktaki bir bankın üzerine oturmuş ve başını iki elinin arasına alarak kara kara şirketini iflastan nasıl kurtarabileceğini düşünmeye başlamış.
Tam bu sırada, yanında yaşlı bir adam belirmiş ve “Seni bir şeyin rahatsız ettiğini görebiliyorum” demiş. İş adamı, içinde bulunduğu durumu anlattıktan sonra, yaşlı adam “Sanırım sana yardım edebilirim” demiş.
İş adamının adını sormuş ve hemen ardından ona hamiline bir çek yazmış. Yazmış olduğu çeki iş adamının eline tutuştururken “Bundan tam 1 sene sonra bugün, yine bu bankta benimle buluşup bu parayı bana geri öde” demiş ve hızla oradan ayrılmış.
İş adamı, “Bu para hemen tüm sorunlarımı çözebilir” diye düşünmüş. Ancak tedbirli bir ticari düşünceyle çeki hemen bozdurmak yerine, bir süre kasasında saklamaya karar vermiş.
Çünkü o çekin orada olduğunu bilmek, kendisine bir rahatlık ve güvence vermiş. Bu iyimserlikle işlerine çok daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşan iş adamı, o günden itibaren işlerini düzeltmiş, daha büyük satışlar yapmış.
Borçlarının da tamamını kısa sürede ödemiş. Bir zamanlar iflasın eşiğinde olan şirketine başarı üstüne başarı kazandırmış. İşin en ilginç tarafı ise, o çek hala kasasında bozdurulmamış olarak duruyormuş.
İş adamı, tam bir sene sonra, aynı park, aynı bank, aynı gün ve saatte kasasındaki çekle yaşlı adamla buluşmaya gitmiş. Yaşlı adam da sözleştikleri gibi aynı anda gelmiş.
İş adamı, elindeki çeki yaşlı adama tam uzatmış ki, telaş içindeki bir hemşire koşar adımlarla yanlarına gelmiş. “Sonunda seni buldum” diyerek yaşlı adamın koluna girmiş.
“Umarım sizi rahatsız etmemiştir” diye iş adamına sormuş. “Yıllardır evden kaçıp, kendisini insanlara zengin biri olarak tanıtıyor. Aslında o sıradan biri ve elinizdeki çek de üzgünüm ama karşılıksız.” diyerek açıklama yapan hemşire, yaşlı adamı kolundan tutarak oradan uzaklaştırmış.
Tüm bu yaşanan hadiselerden sonra iş adamı, orada bir süre hareketsiz kalmış. Tüm bir yıl boyunca, bu karşılıksız çekin teminatıyla pek çok iş başarmış olmanın tuhaflığını hissetmiş.
Aslında hayatını değiştiren şeyin, o günlerde çok ihtiyaç duyduğunu sandığı para olmadığını fark etmiş.
Son bir yıl içinde elde ettiği bu mucizevi başarının kaynağının, tamamen kendisine duyduğu güven olduğunu anlayarak yoluna devam etmiş...
Bu uzun ancak anlamlı öykünün ana temasında olduğu gibi bugünlerde en çok ihtiyacımız olan duygu ‘’Güven’’, değerli Volt Gazetesi okurları.
Neden diye sorarsanız, ülkemizdeki hemen her iş kolu gibi elektrik sektörü olarak işlerimizin belki de en istikrarsız ve en öngörülemez olduğu bir döneme şahitlik ediyoruz.
Yılın sekiz ayı geride kalmasına karşın, fiyatlamada yılbaşında satış yaptığımız aynı seviyelerle devam ediyoruz. Enflasyon rakamlarının geldiği durumu düşününce bunu nasıl başarıyoruz, sizler gibi ben de inanamıyorum.
Aslında bu durumu biz üreticiler, esnafımız ve tüm sektör paydaşları olarak biliyoruz. Bu sıkıntılı dönemin para kazanmaktan önce günü kurtararak işletmelerimizi koruma zamanı olduğunun hepimiz farkındayız.
Az sayıdaki bazı işletmeler için bu durum bir fırsat olsa da, geçtiğimiz ay sizlerle paylaştığım ZOR ZAMANLAR yazımın başlığından ilhamla gelen bir sözü de sizlerle paylaşmadan yapamadım;
Kardeşlik ağızdaki dişe benzer.
Biri ağrıdı mı, yanındaki de ağrır.
Biri çürüdü mü,
Yanındaki da mutlaka çürür...
Güvenle, dayanışmayla, dişimizle, tırnağımızla ve çürümeden varacağız güzel günlere şüpheniz olmasın değerli Volt Gazetesi okurları. Yeter ki önce kendimize güvenimiz, sonra çevremizde güveneceğimiz dostlarımız eksik olmasın...