224kablo
Köşe Yazıları

SEVGİLİ PEDERİM; PARADIR KEDERİM, ELLERİNDEN ÖPERİM

Ülkemizde son yıllarda çeşitli sanayi ve ticaret kuruluşlarınca yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Türkiye’de aile şirketlerimizin ortalama ömrü 25 senedir. Bunu ticari alanda rekabet ettiğimiz Avrupa ile kıyaslarsak yarısına, Uzakdoğu’da özellikle Japonya ile kıyaslarsak şirket ömürlerimiz anca üçte birine tekabül etmektedir. Buna karşılık Dünya ölçeğinde sürdürülebilir şirketlere sahip olmayı hedefliyorsak işte işin sırrı bu şirketlerin nasıl kalıcı olacağı sorusunu kendimize sormakla başlayacaktır.

Sektörümüzün önde gelen firmalarının da arasında bulunduğu birçok aile şirketi var. Bu şirketlerin 25 sene barajını aşarak kurumsallaşma yolundaki en büyük dönüm noktalarından birisi ise Aile sözleşmesi’dir.  Türkiye’de her zaman sanayi alanında birçok sektörde öncü olmuş Koç ve Sabancı Holding gruplarının uzun ve sağlıklı ömürlerinin bu tip kurumsal sözleşmelerin verdiği yapısal dayanak ile tesis edildiğini kesinlikle söyleyebilirim. Buna ilaveten bu şekilde kurumsallaşan şirketlerimizin ülkemizin en büyük gereksinimlerinden Liyakat konusunda ne kadar üst seviyede oldukları hepimizin malumudur.

Kurumsallaşmak bir aile şirketine ne sağlar diye düşünebilirsiniz. Öncelikle ikinci ve sonraki nesiller arasındaki uyumu yasal platforma taşır ve olası iç karışıklıkları önler. Şirketin doğal üyeleri olan aile bireylerinin eğitim almadan profesyonel alanda rekabet etmesinin önüne geçerek şirketlerin zaman içinde iç kaoslar kaynaklı çökmesini engeller. Karar alma süreçlerinde kriterler rasyonel ilkeler çerçevesinde şekillenir, hem hızlı hem de isabet oranı yüksek kararlarla markalaşma süreci hızlanır. Aile dışından şirkete katılan çalışanlar arasında aidiyet duygusu artar ve çalışan verimliliği üst seviyeye çıkar. Ve en önemlisi de bir ailenin bir arada olma kültürü alt metinde şirket kültürünü de yansıtmaktadır. Dolayısıyla dürüstlük, paylaşımcılık, saygı ve  empati gibi birçok iyi özelliği içinde barındıran şirketler, yarının iş dünyasında küresel anlamda en büyük rekabet gücümüz olacaktır. Cumhuriyetimizin kurucu önderinin Gençlik gelecektir sözü bu konudaki en büyük vizyonumuz olmalıdır.

 

Çok kıymetli bir dostumun bu konuyla ilgili bana aktardığı, birçok patron ve genel müdüre ders niteliği taşıyan meşhur 3 mektup hikayesini bilmeyenler için paylaşayım:

 

Bir şirkette CEO değişimi olmuş. Eski CEO, çekmeceye üç mektup bırakmış ve yeni gelen CEO'ya işler kötü giderse mektupları tek tek açmasını tavsiye etmiş.
İlerleyen zamanlarda işler kötü gitmeye başlamış. CEO'nun aklına mektuplar gelmiş. İlk mektubu açmış. Mektupta "geçmişi suçla" yazıyormuş. Buna istinaden geçmişi suçlamış ve bir miktar zaman kazanmış. Fakat devamında işler yeniden kötüye gitmiş. İkinci mektubu da açmış ve mektupta "çevrendekileri suçla" yazıyormuş. Buna müteakip olarak ben iyiyim fakat çevrem kötü demeye başlamış ve yine süre kazanmış.
Derken işler daha da kötüye gidince son çare üçüncü mektubu açmış ve mektupta şöyle yazıyormuş:
"Sen de üç mektup yazmaya başla."

 

Sözün özü şudur ki değerli Volt  Gazetesi okurları, biz bugünün patronları olarak geleceğimizin teminatı sonraki nesillere iyi bir eğitim hakkı veremez ve kurallara dayalı anayasal temelli şirketler devredemezsek,  gençler ya yukarıdaki hikayenin yeni mektuplarını yazacaklardır ya da kısa bir mesaj atacaklardır: Sevgili Pederim; paradır kederim, ellerinden öperim…